Kültür varlıkları oluşumlarıyla başlayan ve yok olmaları ile sona erecek, bozulma süreci içinde varlıklarını sürdürürler. Eserlerdeki bozulma süreci, eserin kullanım biçiminin yanı sıra, malzemelerin fiziksel yapılarına ve içinde bulundukları çevre koşullarına bağlıdır. Kültürel varlıklarımızın gerekli koruma koşullarını sağlayarak, bozulmalarını yavaşlatmak ve ömürlerini uzatmak müzeciliğin temel görevidir.
Müze koleksiyonlarını tehdit eden en önemli faktörlerden birisi deprem ve depremin yaratığı fiziksel hasarlardır. Müzelerde depreme karşı önlemler alınmadığı takdirde zaman içerisinde kültürel mirasın özgünlüğünün kaybolmasına neden olacaktır. Depreme karşı önleyici ve koruyucu önlemler alınarak zarara neden olan etkenlerin azaltılması ve böylece kültürel mirasa en az müdahale ile korunması mümkündür. Müze depoları ve sergi salonlarında deprem risklerinin azaltılması için yapılabilecek ilk uygulama uygun ve sağlam yüzeylere, eser devrilirken en çok hareket edecek yerlerinden uyun destek malzemeleriyle sabitlemektir. Yapılan bu uygulamalar konunun uzmanlarınca gerçekleştirilmelidir. Eserleri yanlış şekilde sabitlemek, önlemlerin etkisini azaltabileceği gibi tam tersi sonuçlarda yaratabilir.
Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı 191 müze ve 137 düzenlenmiş ören yeri bulunmaktadır. Türkiye deprem haritası incelendiğinde, müze ve ören yerlerinin %36’sı 1. derece, %22’si 2. derce, %27’si 3.derece, %10’u 4. derece ve %5’i 5.derece deprem riski taşıyan bölgelerde bulunduğu görülmektedir. Sonuç olarak ülkemizde bulunan bir çok müze ve ören yeri deprem riski altındadır. Kültürel miras uzmanları olarak deprem gerçeğini kabul ederek sorumlu olduğumuz müzeleri ve ören yerlerini depreme hazır hale getirmek zorundayız. Günümüz bilim ve teknolojisi ile depremi önceden kestirmek olanaksız ancak depremin zararlarını azaltmak ve depreme karşı bilinçli bir toplum yetiştirmek mümkündür.